20/12/2018
SENDİKAL KRİZ -3 (Sendika-Siyaset İlişkisi Üzerine)
Ülkemizde yarım asırdan da fazla olan siyasi parti ve sendikaların oluşum ve gelişim sürecinde, ‘'Sendika-Siyaset ilişkisi'' halen patinaj halinde devam etmektedir. Sendika-Siyaset denkleminin rayına oturması ancak bu patinajdan çıkılmasıyla mümkün olabilecektir. Yazımızın içeriğini, bu patinajın hikayesinin ne olduğu ve patinajdan nasıl çıkılacağı üzerine bir değerlendirme oluşturmaktadır.
Siyasi partiler sendikalara hiç bir zaman ilgisiz kalmadığı gibi, zaman zaman sendikaların siyasi partileri siyasi partilerinde sendikaları yönlendirmesi mümkün olmuş ve olabilmektedir. Bununla birlikte siyasi partilerin, sendikaları yanlarına çekebilmek, sendikal hareketi etki ve vesayet altına alabilmek için çaba sarf etttiklerinide söylemek yanlış olmayacaktır.
Siyasetin her yönüyle, toplumu ve sendikaları oluşturan dinamikleri doğrudan etkilediği düşünüldüğünde, sendikaların siyasi faaliyet içinde olmaları kaçınılmaz hale gelmektedir. Mesele bu ilşkinin nasıl kurulacağıdır, saygın mı yoksa menfaat ilişkisimi? İşte patinaj tamda bu noktadadır. Ülkemiz açısından başlangıç olarak kabul edilebilecek bir noktadan bakarsak. 1945'lerden bu yana siyasi partilerin (CHP,DP) üzerinde uzlaştığı husus sendikaların siyaset yapma yasağı şu an halen devam etmektedir. Ayrıca bir tartışma başlığı olan bu konu şimdilik bir tespitdir. O tarihten bu yana sendika-siyaset ilişkisi sağlıklı bir zemine oturtulamamıştır. Sendikaları belli sınırlar içinde tutma ve siyaset yasağı eğilimi, bir takım kuşku ve kaygılardan kaynaklanmaktadır. Yönetimin savunma refleksi, sendikal hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının, yasadışı faaliyetlere dönüşüp ülkeye ve ekonomiye zarar vereceği endişesi, ayrıca siyasi partilerin sendikaları kendi amaçları doğrultusunda kullanma istekleri, sendika-siyaset ilişkisini doğru bir zemine oturmasına engel olmuştur.
Siyaset (Siyasi parti), sendika arasındaki ilşkiyi etkileyen ana unsur, amaç farklılıklarıdır diyebiliriz. Hareket kabiliyet ve alanları ise diğer yan etkileyicisidirler. Demokratik düzende kurulması Anayasal bir hak olan siyasi partiler ve sendikalar yönetimleri seçimlerle oluşturulmuş yapılardır.
Sendikalar, üyelerinin hak ve çıkarlarının korunup geliştirilmesi için mücadele ederler. Bu nedenle amaçları, siyasi parti ve ideolojilerin hedeflerini gerçekleştirmenin ötesinde, üyelerinin sağlıklı yaşam, çalışma koşullarına ve refah seviyesine kavuşmasıdır. Buna karşın siyasi partilerin sendikalarla kurdukları ilişkinin ağırlıklı olarak temeli, kendi siyasi amaçlarının gerçekleştirme doğrultusundadır.
Sendikaların her ne kadar siyasi partilere eşit mesafede olma iddiası var ise de, memur sendikaları açısından siyasi partilerle özellikle iktidar partisiyle kurulan ilişkiler, toplu sözleşme sonuçları bakımından doğrudan kamu görevlilerinin mali ve özlük haklarını ilgilendirmektedir. Bu bağlamda sendikaların, siyasal iktidarın faaliyetlerine göstereceği tepkilerle, muhalefet partileriyle ilişkilerinin düzeyi, genellikle felsefi eğilimleri ve sendikacılık anlayışına göre şekillendiği unutulmamalıdır.
Sendikaların, siyasi partilerin siyasal ve ekonomik fonksiyonlarını kendileri açısından daha etkin kullanma isteği, genellikle sendika ile belli bir siyasal partinin maddi ve/veya manevi vesayeti altında aralarında karşılıklı menfaat amacı güderek, sendikaların günlük politikalara müdahil ve araç olmalarına neden olmaktadır. Sendikaların siyasi partilerle yaptıkları bu işbirliği, partinin bir organı gibi bir yapıya dönüşmelerine neden olmaktadır.
Sendikalar üyelerinin hak ve çıkarlarını savunma üzerinden güç kazanmış olan yapılardır. Bununla birlikte, sendikaların asıl amacı olan üyelerinin çıkarlarının, siyasi ve ideolojik ilişki içinde bulunulan partinin çıkarları ile çatışması halinde yaşanacak çelişki; sendikal politikaların belirlenmesinde bir yol ayrımına gelinmesini kaçınılmaz kılacaktır. Bu çelişkinin nasıl giderileceği ise sendikaların varlık sebeplerini hatırda tutması ile mümkündür. Aksi halde ilişkilerinin düzenlenmesinde siyasi tercihleri önde tutan sendikal yapıların kısa vadede varlıklarına ilişkin bir tehditle karşılaşmasalar da uzun vadede üyelerden gelen tepkilerle güç kaybedip küçülerek etkisiz, vasıfsız saygın olmayan bir yapıya dönüşmelerine neden olacaktır.
Kamu görevlilerinin sendikal tercihlerini, yalnızca çalışma yaşamlarıyla ilgili ekonomik ve sosyal kaygıların belirlemediği bilinen bir gerçektir. Kamu görevlilerinin sahip oldukları siyasi görüşe uygun söylemler geliştiren sendikalara ilgi göstermeleri ve üye olmaları, sendika, siyaset ve üye üçgeninde gelişen olağan bir süreç olarak önümüzde durmaktadır. Sendika-siyaset ilişkisi boyutunda kamu görevlilerinin sendikal tercihlerinin, bu ilişkiyi sağlıklı bir zemine taşınmasını sağlayıp patinajdan çıkmasında anahtar bir rol oynayacağı gözden kaçırılmamalıdır. Bu anlamda kamu görevlilerinin üzerinde ciddi bir sorumluluk oluşturmaktadır. Bu ilişkinin saygınlığının oluşmasındaki ilk ve en önemli basamakda aslında budur.
Yapılan akademik araştırmalarda, kamu görevlilerinin siyasal eğilimlerinin sendikal tercihlerde etkisinin olmaması gerektiğini ifade ettikleri halde, kontrol sorgularında ise, kendi siyasi eğilimlerinin sendika tercihlerinde birincil derecede etken olduğunu ortaya çıkmıştır. Araştırmacı bu çelişkiyi ‘'Bu durumu üyelerin yürüttükleri kamu hizmetinin niteliği nedeni ile samimi cevaplar verememelerine bağlamak mümkündür.'' Şeklinde değerlendirmiştir. Devamında ise Sendika üyesi kamu görevlileri, sendikanın siyaset yapmasına ise net bir tavırla karşı çıkmaktadırlar.
Çalışanlar olarak bir taraftan şikayet ederken diğer taraftan şikayet ettiğimiz şeyin bir parçası olduğumuzu farketmeliyiz. Sorunun bir parçası olanlar aynı zamanda çözümünde bir parçasıdırlar. Mevcut sendikal yapıyı besleyen ve varlıklarını sürdürmelerini sağlayan bizleriz. Bizler herşeyi yoluna koyamayabiliriz, herşeyi düzeltemeyebiliriz. Büyük işleride başaramayabiliriz, iddialı olmamıza da gerek yok herşeyi değiştiremeyebiliriz. Ancak bizler kendimizle ilgili kararlarımızı kendimiz verebiliriz. Bizlere dayatılan tek tip sendikal anlayışı kabul etmek zorunda değiliz. Kendimizle ilgili söz hakkımızı kullanabiliriz. Yapmamız gereken tek şey buna karar vermektir. Bu karar her hangi bir şey ile ilgili değil, sadece bize ait. Bu kararı biz vereceğiz ve buna emin olun yanlız olmayacaksınız...
Kamu çalışanlarına saygı ve selamlarımla, sevgiyle kalın...
Yener KARDEŞ
Genel Başkan
UHS